Kaşığın Tarihi Çorba Kadar Eski -02


Yayın Tarihi : 9/30/2019 12:00:00 AM

Kasigin Tarihi Çorba Kadar Eski -02
"Ser Tabbah" Veyis DURDU
Kadim Anadolu Mutfak Tarihi Ve Kültürü Arastimacisi - Sef
 
Türk Kültüründe  Kasik Ve Kasikla Ilgili Gelenekler, Siirler, Maniler  Bilmeceler  Türküler
Mensei prehistorik dönemlere kadar götürülen ve Eski Türkçe’de yontmak anlamina gelen kasumak-kasamak sözcüklerinden türedigi belirtilen kasik baslangiçta sadece ihtiyaca yönelik olarak yapilmistir. Zaman içerisinde üreticisinin bilgi ve becerisine dayanan, dogal hammaddelerin kullanilarak yapildigi, el ve basit aletler kullanilarak yapilan, toplumun kusaktan kusaga aktarilan gelenek ve göreneklerini, mahalli özelliklerini tasiyan, üreticisinin zevk ve becerisini yansitan ve ayni zamanda ona gelir getiren önemli bir kültür ögesi olma özelligini kazanmistir. 
 
Anadolu cografyasi üzerinde fabrika üretimi kasiklarin yayginlasmadigi dönemde hemen hemen her bölgede kasikçilik gelismis ve her bölgenin kasigi kendi karakteristik özellikleri ile diger bölgelerin kasiklarindan farkliliklar göstermistir. Temel ihtiyaca dayanmayan ve tamamen üreticisinin zevk ve becerisi ile yapilan kasiklar birer sanat eseri olma özelligi gösterebilmektedir. 
 
Bugün yurdumuzun çesitli illerindeki müzelerde paha biçilemeyen kasiklar bulunmaktadir.
Bu çalismada mutfak araç gereçlerinden kasigin kelime anlami ve tarihçesinin yaninda kasigin çesitleri ve yapisi üzerinde durulmus, ayni zamanda kasik Türk folklorunda bir malzeme olarak ele alinmistir. Atasözleri ve deyimlerde, bilmecelerde, türkülerde, geleneksel müzikte kasigin yeri incelenmis ve kasigin Türk gelenegi içerisinde yüklendigi anlamlar ve islevler incelenistir.
 
Kasik Sözcügü Ve Kelime Anlamlari
Kasik, eski bir Türkçe kelimedir. Kök anlami: kazinip oyulmus düzeltilmis araç anlamindadir. Eski Türkçe’de kasumak-kasamak yontmak demektir. Kasik Farsça’da ayni anlamda kullanilan bir kelime olarak dikkat çeker. Ancak sözlük yazarlarinin belittigi gibi Farsça’da “ka” sesi yoktur ve Farsça imlada kelime “ka” harfiyle yazilmaktadir. O halde bu kelime Farsça olmadigi gibi Farsçaya yabanci bir dilden özellikle Türkçe’den geçmistir. Nitekim Eski Uygur Türkçesi Sözlügü, Kitabü’l-Idrak gibi Türkçe sözlüklerde “kasuk” biçimiyle karsimiza çikan kelimenin Türkçe oldugu ifade ediliyor.
 
Mahmut Ragip Gazimihal kasik kelimesinin Farisiler tarafindan bizim gibi oyun araci olarak kullanildigini da tespit ediyor.
 
“… Oyun aleti olarak kasigin Iranda türkçe adile kullanildigi biliniyor. C. Sachs buna bakarak kasik kelimesinin farsça oldugunu yazdiysa da, yanilmistir. Cl. Huart’in daha evvel belirttigi gibi: kelime halis Türkçedir. … Kasik kelimesi Kasgarli Mahnut çagindan beri, lehçelerde fazlaca söylenis farklarina ugramistir. En fazladan olarak Kirgiz – Kazaklar “Kosek” diyorlar! 
 
Kas gibi mukavves ve mukaar kilinacak surette kasinarak oyulmus sey demektir. (içi kazili ve oyuk sey). 
Diger taraftan kasik, genel kullanim anlami; sivi ya da az koyu yiyecekleri almak ya da karistirmak için kullanilan bir çukur parça ile bir de sap bölümünden olusan sofra ya da mutfak gerecidir. Sapin uzunluguna, kepçesinin biçimi ve boyutlarina göre degisik ebatlarda yapilir. Çorba kasigi, tatli kasigi, kahve kasigi… vb . Konya Kasiklari’in yazari Kenan Özbel kasiklarin, bölgeden bölgeye degisiklikler gösterebildigini ve çesitli devirlerde muhtelif varyantlarina tesadüf edildigini belirtiyor. 
 
El sanatlari uzmani, usta Prof.Dr.Zeki Kusoglu ise kasigin sanat tarafina dikkat çekmektedir. “…Gerek ahsaptan gerekse madenden yapilanlari son derece sanatlidir. Madeni olanlarinin çogu gümüsten yapilmistir. Özellikle kasiklarin saplari savat-aznavur, kalem isi gibi tekniklerle süslenmistir. 
 
Kasigin Tarihçesi
“Bazi kaynaklar kasigin menseini prehistorik devirlere kadar götürmekte ve örnek olarak da Isviçre’nin Göller Bölgesindeki buluntulari vermektedir. Buna göre “magara devrinde yasamis insanlarin yemeklerini yassi ve çukur taslardan yapilmis ilkel kasiklarla yedikleri” belirtilmektedir. Ancak yasamlari tamamen avcilik ve bazi bitkisel kaynaklara yönelik insanlarin bu devirlerde böyle bir araca ihtiyaç duyacaklari süphe ile karsilanabilmektedir. Her sey ihtiyaçtan dogduguna göre insan’in kap kacaktan önce böyle bir aracin yapimina gidebilecegi oldukça zor kabul edilir bir durum olarak görünmektedir. 
 
Bunun için insanin topraga yerlesmesi, topragi ekip biçmesi yani toprakla ugrasmasi ve kap kacak yapmaya baslamasi gerekmektedir. Bizim burada süphe ile karsiladigimiz durum, Neolitik devir öncesi içindir. Simdiye kadar yapilan arastirmalar ve kazilar neticesinde -Neolitik devir öncesinde- Anadolu prehistoryasinda böyle bir araca tesadüf edilmedigi anlasilmaktadir. Tas ve kemik gibi maddeleri çesitli araçlarin yapiminda fevkalade ustalikla kullanilan bu devir insaninin, baslangiçta agaci seçecegi ise, en son fikir olarak akla gelmektedir.
 
James Mellaart, Hacilar’da yaygin alet tipi olarak görülen, kemikten yapilan spatulalarin, kasiklarin öncü tipi olarak kabul edilebilecegini ileri sürmektedir. Mellaart bu aletlerin fonksiyonlarinin kesin olarak bilinmemekle beraber kasik gibi kullanildiklarinin, fakat sivi olmayan, sadece hamur ve benzeri seylerin servisi isine yaradiklarinin veya unu ögütme tasindan siyirmak için de kullanildiklarinin sanildigini belirtmektedir. Kemikten yapilmis spatulalara Irak’ta Jarmo Sitesinde de rastlanmaktadir. Çatalhöyük’de kemik kasiklar ve spatulalarin kullanildiginin bilindigini belirten Mellaart, “…özellikle kadinlar çocuklariyla gömüldükleri zaman yesil tastan çapalar, halhal ve bilezikler, kolyeler, kemik spatula ve kasiklarla donatilirdi” demektedir. Burada, adi geçen yerlesim yerleri ile ilgili olarak, M.Ö. 6500–5300 tarihlerinin belirtilmesi yerinde olur.
 
Gerçekten bu spatulalar, Mellaart’in degindigi gibi kasiklara öncülük eden, siyirma ve hamur kesme islerinde de kullanilan aletler iseler, günümüzde kullanilan ve degisik isimlerle anilan hamur kaziyici ve kesiciler için de, hem ayni kültürü devam ettirmeleri, hem de kasik öncüleri olmalari hususunda ayni sey düsünülebilir. O zaman kemikten yapilan bu aletler demire dönüsmüs olup, Söz Derleme Dergisi’nde “eseren, isiran, iskiran,iskiran, iskaran, isran, kazagi, kazagu, kazgaç, kazicak, kaziyacak, kesgüç, kirsen ve örsün” gibi degisik isimlerle anilmaktadir
.
Hacilar’da M.Ö. 6. bine tarihlenen ilk kasik örnegini pismis toprak olarak görmekteyiz. Kaba yapimli pismis toprak örneklerine M.Ö. 3–4 binde “Ilk Bronz Çagi” nda da rastlanmakta bugün, bizim kullandigimiz kasiklardan çok az farkli bazi örnekler ise, 2. bin yila ait kazi buluntulari arasinda yer almaktadir. Bundan sonra, degisik kasik ve kepçelere Anadolu’nun hemen her devir yasantisinda rastlamak mümkün olmaktadir. Kasik ve kepçenin, insan yasaminin vazgeçilmez bir araci olarak yaygin hale geldikten sonra, islenmesi ve oygusu çok daha kolay oldugu için, yine yaygin olarak agaçtan yapilmis oldugu düsünülebilir. Ancak yakin yillardan dahi, agaç kasiklar günümüze kadar gelememistir. 
 
Meydan Larausse Ansiklopedisinde konu ile ilgili yapilan açiklama ise su sekildedir:
“Ilk kasik örnekleri tarih öncesi devirlerde bulundu. Ural-Altay yöresinde Neolitik devre ait ilgi çekici kasiklar ele geçirildi. Bunlarin saplari, kus v.b. hayvan motifleriyle plastik olarak islenmistir. Bu kasiklarin dini törenlerde kullanildigi söylenir.
 
Ayni tip kasiklara Misir’da Fayum vadisinde yapilan kazilarda da rastlandi.
Misir mezarlarinda bulunan tahta ve kemikten insan veya hayvan biçiminde sapli kasiklarin düzgün karistirmada kullanilmis oldugu saniliyor. Muhtemelen Yunanlilar ve Romalilar zamaninda da kasik kullaniliyordu. V. yy.da Aziz Remi’nin vasiyetinde kasigin sözü edilir. 
 
Ortaçagda ve XVI. yy.da bu kasigin iki ayri maddeden yapildigi da olmustu: kristal, kirmizi, akik, boynuz, tahta, fildisi ve altin kaplama, gümüs. Bu kasiklarin kisa ve sivri olan saplarinda, degerli insan ve hayvan heykelleri ile bu ayaklik üstüne oturtulmus kolsuz heykelcikler vardir. Londra kulesindeki taç giyme kasigi (coronation spoon) XIV. yy.dan kalmadir; sap kismi, degerli taslarla süslü bir örgü seklindedir. 
 
Türk Kültüründe Kasik
“Hiçbir kültürün birden bire ortaya çikmadigi, uzun bir gelisim devresi geçirdigi bilinmektedir. Büyük bir zenginlik gösteren “Türk Yemek Kültürü” ne bagli olarak kasik kültürünün de degisik tipte örneklerle karsimiza çikacagi olagan olarak karsilanmalidir ki bu kültür bizi Orta Asya’ya kadar götürmektedir. Türkistan kazilarinda degisik kasiklarin buluntular arasinda yer almasi, eski Uygur tip kitaplarinda ilaç içimi ile ilgili olarak  “kasik”  kelimesinin ölçek olarak gösterilmesi, Kirgiz Türklerinin agaç kasik yapanlara kirmaci adini vermeleri ve ayni Türkler tarafindan boyali, sirli tahta kasiklara çapma kasik adlarinin verilmesi, bu uzantinin en belirgin delilleri olarak görülmektedir. Anadolu’da ilk Türk kasik örnekleri Selçuklularla ortaya çikmaktadir. 
 
“ … Çorba kasigi, herhalde eski Türk kasik çesitlerinin ilk ve baslangiç tipi idi. Çünkü çorba, ancak kasik ile içilebilir ve yenebilirdi. Eski Türklerde çorbaya, mün veya bün derlerdi. Fakat çorba kasigi dendigi zaman, hatirimiza bugünkü modern çorba kasiklari gelmemelidir.
 
Yukarida belirttigimiz gibi çorba içerken, bir kasik kullanma gelenegi vardir. Güney Asya kavimlerinden birçoklari, çorbayi kâseden içerler. Çinliler ise çorba ve pilav için, küçük kepçe kasiklardan yararlanirlardi. Fakat gördügümüze göre buna kasikla içmek veya yemek tabirini kullanmak oldukça zordur. Çünkü Çinliler, kâseyi agizlarina dayayip, pirinç veya çorbayi kasikla agizlarina iterler. Eski Türklerde durum nasil idi? Bu konuda kesin bir sey söylemek zordur; ama elimizde bazi bilgiler yok degildir.
 
‘O, bali kasikladi’ yani (ol balig kasikladi) sözü, Kasgarli Mahmut’un kitabinda geçiyordu. Bu örnekten de anlasiliyor ki, herhalde süzme bali, Türkler bazen kasikla da yiyorlardi. Fakat Kasgarli Mahmut, çorba için halk dilinden verdigi örneginde çorbayi kasikladi demiyor; kamiçladi diyordu: ol münüg kamiçladi.  Ama yine ayni büyük arastirici, baska bir yerde, kasikladi örnegini vermeden duramiyordu.
 
Kirgiz Türkleri, agaçtan kasik yapan kasikçi’lara,   kurmaci adi ile adlandiriyorlardi. Boyali, sirli kasiklar, genis olarak tahtadan yapiliyorlardi. Kirgiz Türkleri, boyali, sirli tahta kasiklara, sir kasik diyorlardi. Yaylalarda oturan hayvancilar, her zaman kasik almak veya yaptirmak için kasikçi bulamazlardi. Bu sebeple, evde yapma tahta kasiklar da kullanilirdi. Evde yapilmis biraz kabaca kasiklar için ise yine Kirgiz Türkleri, çapma kasik diyorlardi. Derleme Sözlügü’ne göre Anadolu’da tahta kasiklara, su adlari veriyorlardi; çömçe, deli-kiz, yaba kasik. ”  
 
Kasiga Ait Eski Âdetler
Evlenmek isteyen delikanli pilavin ortasina kasigi diker ve kalkarmis.
Evlenmek isteyen kiz sofraya bir kasik fala koyarmis.
Köy dügünlerinde yemekten evvel bir torbanin içinde üzerinde beyit ve maniler yazili kasiklar dagitilirmis. Bunlar bir eglenceye sebep teskil eder ve sonra da hatira olarak saklanirmis.
Aksam yemegi zamanina bugün de bazi köylerde ( Kasik çalimi ) denilmektedir.
Üfürükçü hocalar kulunç olanlara, bir simsir kasigi kizdirir kuluncuna basarmis.
Büyücüler bir çifti ayirmak için iki kasigi arka arkaya baglar ve bir mezara saklarmis.
Çocuk bogaz olunca agzina kasik basilirmis.
Kasik halk sazlari arasinda tempo tutmaya da yarar.
Bazi köy dügünlerinde yemekten sonra kasiklar kirilip bahçeye atilirmis.
Yeniçeriler baslarindaki üsküfelerin tug takilan yerine birer kasik sokar ve birbirlerine (Kasik yoldasi) derlermis.  ”[11]
 
Deyimler Ve Atasözlerinde Kasik
Kasik düsmani evdedir.
O senin agzinin kasigi degil.
Kasigi ile yedirip sapi ile göz çikarir.
Bir kasik suda bogmak.
Cümlenin kasigi bir kaba girsin.
Kadinin eli kasik sapinda siser.
Herkesin kasigi, agzinin yakisigi.
Pilavdan dönenin kasigi kirilsin.
Kasik kismete baglidir.
Kasigin eskisi, dostun yenisi.
Ne koyarsan asina, o çikar kasigina.
Ne varsa kismetinde, o çikar kasiginda.
Imanim âsik, pilava kasik.
Kasik kadar kocasi olanin, sapi kadar itibari olur.  
“Çömlek demis dibim altin, kasik demis girdim çiktim.
Ekmekten kasik olur ama her yogurdun harci degil.
Her agaçtan kasik olmaz.
Herkes kasik yapar ama sapini ortaya getiremez.
Her kasigin kismeti bir olmaz.
Asure yemeye giden kasigini tasir.
Pilav yiyen kasigini yaninda (belinde) tasir. 
 
Bilmecelerde Kasik
Uzun kuyruklu kumbara, erzak tasir ambara.
Bir alaca kuzgun, kuyrugu kendinden uzun.
Bildircin budunu tasir, buldugunu bana tasir.  
 
Türkülerde Kasik
Bir karagöz oyunundan (Hayali Küçük Ali )
Geçen aksam çöktüm sofra basina,
Çaldim kasik yagli keskek asina,
Hosafin daneleri az olmus,
Hiçbir tane düsmedi kasigima.
Kasikçilar Piyesinden:
 
Düdüklüdür simsirdendir kasigim,
Memlekette Keziban’a asigim.
Sakir sukur, sakir sukur, kasiklar
Ayran içer bagri yanik âsiklar.
Kasiklarim düdüklüdür,
Sakir sukur, sakir sukur, kasiklar
Ayran içer bagri yanik âsiklar.
 
Bir agittan:
Atladi geçti esigi
Sofrada kaldi kasigi
Yusuf beyin yakisigi
Ellemeyin bugün yatsin   
 
Leblebici Horhor Operetinden ( Hayali Küçük Ali )
 
Kizlar biz barisalim,
Kol kola tutusalim,
Kasikla oynayarak,
Köyümüzde dolasalim.
 
Türk Halk Oyunlarinda Kasik
Bilindigi gibi dansin dogusu insanligin var olmasi ile baslar. Herhangi bir ritim aracinin bulunmadigi dönemlerde dans eden insan, bu ritim ihtiyacini, ya ellerini birbirine ya da ayaklarini yere vurarak elde ettikleri sesle giderdi. Daha sonrasinda ise buldugu sert madenleri veya cisimleri birbirine vurarak çikarttiklari sesle ritim, tempo elde etti. Iste Türklerdeki ritim ihtiyacinin bir sonucu olarak kasik halk oyunlarinda eslik eden bir alet olarak ortaya çikti. 
 
Elde ettigimiz verilerde kasikli oyunlarin, XVI. ve XVII. yy.’a ait minyatürlerde Horasan bölgesinde kasog adiyla oynandigi görülmektedir. Ayrica elde bir ritim araci ile dans etme geleneginin Orta Asya’ya ve Selçuklulara kadar uzandigini tespit ettik (Orta Asya’da Hakanlar huzurunda oynanan ve adina Hakan Oyunu denen oyunda, oyuncularin elinde tabak ve kasik bulunurdu )
 
Bu oyunlarin, Türk Halk Oyunlari türlerinden biri olup olmadigi hakkinda farkli görüsler oldugunu belirtmekte fayda var.
Nitekim Cemil Demirsipahi, bu oyunlarin cografi olarak belli bir yöreye ait olmadigini her yörede ve türde kasik oyunlarina rastlanacagini örnegin zeybek türünün ya da teke türünün içinde de kasik oyununun bulundugunu belirtmistir.
Bunun yaninda Sadi Yaver Ataman, Mahmut Ragip Gazimihal, M. Tekin Koçkar, Göktan Ay, Cengiz Aydin, Mehmet Öcal Özbilgin gibi alana hizmetleri geçen uzmanlar, Kasik Oyunlarini, Türk Halk Oyunlarindaki tür siniflamasinin içinde bir oyun türümüz olarak degerlendirmislerdir. 
 
Ortak söylemleri, Konya ilinin bu türün merkezi oldugu, tahta kasiklarin oyunda ritm saz görevini üstlendigi, oyuncularin birbirine tutunmadan serbestçe hareket ettigi, 2/4, 4/4’lük ölçülü türküler ve 8/8, 9/16, 9/8’lik zamanlarin kullanildigi, genelde kabak kemane, sipsi, kasik, baglama, cura, kucak davulu, zilli masa gibi çalgilarin oyuna eslik ettigi, kapali mekanlarda, kadinlarin ve erkeklerin oynadigi görüsünde birlesmektedirler.
Tüm bunlara ilave olarak söyleyeceklerimiz, Konya ili merkez olmak üzere sinir komsulari olan dogusundaki Nigde, batisinda Afyon ve Isparta, kuzeyinde Kirsehir, Ankara ve Eskisehir, güneyinde Antalya ve Içel illerinde bu tür oyunlara rastlamaktayiz.
 
Havadaki isiklar
Sabirsizdir âsiklar
Pilav ile zerdeye
Bekler tahta kasiklar.
 
Rapta gelmez bu kasigin dudagi
Hilesiyle öper dilberdudagi.
Lafi lafa etme ilave
Al kasigi çal pilava.
 
Bu kasigin deger altin bir tanesi,
Ye bununla pilav zerde nar tanesi.
 
Bu kasik iyi kasik
Sakin birakma bulasik.
 
Bu kasik güzel kasik,
Onu yapan cemale asik.
Acayip bir kasik oldu dogrusu,
Sonradan degildir
Evvelinden egrisi.  
 
"Ser Tabbah" Veyis DURDU
Kadim Anadolu Mutfak Tarihi Ve Kültürü Arastimacisi - Sef
 
Önceki Bölüm için Tiklayiniz;
Kasigin Tarihi Çorba Kadar Eski “01”
 
Kaynakça
Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giris, Ankara, Basbakanlik Basimevi, 1991, Cilt:4
Büyük Larausse, Cilt: 11
Hüsnü Züber, Kasikçilik, Sanat Tarih ve Turizm Yilligi, S.2, s.19–21, Istanbul, 00.01.1972
Ismet Zeki Eyüboglu, Türk Dilinin Etimolojik Sözlügü, Istanbul, 1998
Kenan Özbel, El Sanatlari XVI, Konya Kasiklari, Ankara,1949
Mahmut Ragip Gazimihal, Kasik Oyunu, Türk Folklor Arastirmalari, C.3, S.62, Istanbul, 00.09.1954
Mahmut Ragip Gazimihal, Kasik ve Oyun, Türk Folklor Arastirmalari, C.7, S.148, Istanbul, 00.11.1961
Meydan Larausse, Cilt:7
Naci Eren, Arkeoloji ve Sanat Yayinlari El Sanatlari, Folklor ve Etnografya Dizisi:2,Istanbul, Kusak Matbaasi, 1984
Ömer Asim Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlügü, TDK Yayinlari, Ankara, 1978
Zeki Kusoglu, Resimli Ansiklopedik Kuyumculuk ve Maden Terimleri Sözlügü, (Ikinci Baski). Istanbul: Ötüken Nesriyat A.S. Istanbul, 2006
 
[1] Ismet Zeki Eyüboglu, Türk Dilinin Etimolojik Sözlügü, Istanbul, 1998, s.383.
[2] Mahmut Ragip Gazimihal, Kasik Oyunu, Türk Folklor Arastirmalari, C.3, S.62, Istanbul, 00.09.1954
[3] Mahmut Ragip Gazimihal, Kasik ve Oyun, Türk Folklor Arastirmalari, C.7, S.148, Istanbul, 00.11.1961
[4] Büyük Larausse, Cilt: 11, s.6490.
[5] Kenan Özbel, El Sanatlari XVI, Konya Kasiklari, Ankara,1949, s.3.
[6] Zeki Kusoglu, Resimli Ansiklopedik Kuyumculuk ve Maden Terimleri Sözlügü, (Ikinci Baski). Istanbul: Ötüken Nesriyat A.S. Istanbul, 2006
[7] Naci Eren, Arkeoloji ve Sanat Yayinlari El Sanatlari, Folklor ve Etnografya Dizisi:2,Istanbul, Kusak Matbaasi, 1984, s.3–4.
[8] Meydan Larausse, Cilt:7, s.64
[9] Naci Eren, Arkeoloji ve Sanat Yayinlari El Sanatlari, Folklor ve Etnografya Dizisi:2,Istanbul, Kusak Matbaasi, 1984, s.4.
[10] Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giris, Ankara, Basbakanlik Basimevi, 1991, Cilt:4, s.207-211.
[11] Hüsnü Züber, a.g.m.
[12] Hüsnü Züber, Kasikçilik, Sanat Tarih ve Turizm Yilligi, S.2, s.19-21, Istanbul, 00.01.1972
[13] Ömer Asim Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlügü, TDK Yayinlari, Ankara, 1978
[14] Hüsnü Züber, a.g.m.
[15] Hüsnü Züber, a.g.m.
[16] Kenan Özbel, El Sanatlari XVI, Konya Kasiklari, Ankara,1949, s.8